Sosyal uyum, sınıflararası çatışmanın başka bir tezahürü olan modern-kapitalist devletlerin göç olgusu gibi onu zorlayan gelişmeler karşısında bu çatışmayı daim kılmak için kullandığı ironik bir araç olarak tahayyül edilmektedir.[1] Çünkü daha adından başlayarak güya çatışmadan arınmayı ifade eden kavram, modern-kapitalist devletlerin aslında birey-toplum-devlet düzlemindeki çatışmalı düzeninin, göç gibi bu düzeni zorlayıcı gelişmeler karşısında devamlılığı için kullandığı politik bir araç olarak nitelendirilebilir.  Bu politik araç modern-kapitalist devletin, tarihinde onun kapitalist özelliğini zorlayan gelişmelere yönelik geliştirdiği sosyal politika olarak da adledilebilir. Nitekim, Poulantzas, sosyal politikaları “devletin karşı durmak üzere önlemler aldığı bir bunalıma verdiği sıradan bir cevap değil, üretilmesine katkıda bulunduğu bir bunalıma verdiği cevap” olarak analiz etmektedir.[2] Buradan bakılarak bir sosyal politika olarak kategorize edilebilcek sosyal uyum, modern-kapitalist devletin emek gruplarından yana başının tehdide girdiği aralıkta sermaye grubunun lehine olacak şekilde ve bu çelişkiyi devam ettirecek şekilde vuku bulan ironik bir araçtır.

Sosyal uyumun ironisi, bu devlet formunun varlık nedeni olan toplumsal çelişkileri ortadan kaldırırarak onları uyumlulaştırmak yerine var olan uyumsuzluğu devam ettirme çabasından kaynaklanmaktadır. Modern-kapitalist devletin onu, sınıflararası uyumsuzluk düzeninin sürmesi için ürettiği ve ona başvururken aslında sınıflararası eşitizliği sürdürmesi söz konusudur. Bu bakımdan “sosyal uyumu besleyen süreçlerin eşitliği mi geliştirdiği yoksa eşitsizliği mi gizlediği konusu” açıklanmaya muhtaçtır.[3] Örneğin sosyal uyumun topluma fırsat eşitliği ekseninde bir eşitliği getireceği varsayıldığında bile sınıflararası eşitsizliğin pekişmesi ihtimali akla gelmektedir. Çünkü fırsat eşitliği, içinde sınıfsal eşitsizlikleri barındırabildiğinden kapitalizme içkin olup mevcut güç dengelerini yeniden üretir.[4] Ancak tüm bu eşitsizlikleri devam ettiren ironik yanına rağmen onun, bu çelişkilere itirazı mümkün kılacak ve toplumsal düzeni emek sınıflarının lehine çevirecek bir potansiyele sahip olduğu da akılda tutulmalıdır. İlerleyen yazılarda, onun bu potansiyelini işleyen istihdam aracına dikkat çekilerek, emek grupları için çalışma hakkının tüm kapsamıyla bu çelişki düzenine nasıl çomak sokabileceği anlatılmaya çalışılacaktır.

Toplumdaki farklı sınıfsal kesimler arasında bu farklılıklardan ziyade ortak değerlere tutunumu vurgulayan sosyal uyumun politik bir araç olarak bir tehdit içerdiği iddia edilebilir. Nitekim Bernard, ortak değerlerin toplumu bütünleştirmek yanında bölme potansiyeli taşıdığını da belirtmekte, “eşitlik ve özgürlükten ümidini kesenler açısından bir sığınak haline dönüştüğü ölçüde” bölücü işlevinin ön plana çıkacağına dikkat çekmektedir.[5] Dahası, sosyal uyumun, emek grupları gibi egemen olmayan kesimler için ortak değerlerle uyumlulaşma sürecini baz aldığından hareketle bir dinamit işlevi göreceği ve bu uyumlulaşmayı tersine çevirebileceği akla gelebilir. Nitekim bu çalışma bağlamında istihdam, içerdiği örgütlülük boyutuyla, sosyal uyumun bir aracı olarak toplumu bütünleştirmek yerine, toplum düzeninin temeline dayanan toplumsal kesimler arası çelişki-çatışma zeminini bozma potansiyeline sahip bir nosyon olarak gün yüzüne çıkmaktadır. Ancak devletin sosyal uyumu gerçekleştirmek bakımından belirleyici olması, sosyal uyumun bu, toplumsal düzene tehdit içeren yanını engelleyebilmektedir. Özellikle egemen olmayan sınıflar içerisinde hak ve özgürlükler açısından daha dezavantajlı olan kesimler baz alındığında devletin bu belirleyiciliği daha da açığa çıkmaktadır. Örneğin mültecilerin istihdamının genellikle çalışma hakkına nazaran çok daha dar bir kapsama karşılık gelmesi, devletin sosyal uyum aracıyla devam ettirmeye çalıştığı düzen için daha belirleyici olmak adına bir tertibat olarak yorumlanabilir.

Bir diğer yandan, sosyal uyuma, modern- kapitalist devletin kimi gelişmeler karşısında kendini güncellediği bir politik araç olarak başvurmasının en önemli örneklerinden birini 1970’lerden sonra yaşanan gelişmeler gün yüzüne çıkarmaktadır. 1970’lerden sonra kapitalist devletlerin sosyal devlet özelliklerini yavaş yavaş yitirirerek kalkınma politikalarına yöneldikleri düşünüldüğünde sosyal uyumun bu dönüşümde doğrudan ilişkisi kurulabilir. Bu dönemde kapitalist devletler için refah anlayışı değişerek kalkınma hedefine yönelinmiş ve sosyal uyum bu hedefin bir aracı olarak kurgulanmıştır. Tüm bu gelişmeler doğrultusunda, bir kalkınma politikası aracı olarak sosyal uyumdan beklenen somut işlev; refah anlayışının yeniden yapılandırıldığı bir konjonktürde toplumsal çatışmaları engelleyen bir güven ortamı yapılandırmaktır.[6] Görüldüğü gibi bu refah anlayışının temelinde de modern devletin en başından beri üzerine kurulduğu sınıfsal çelişkilerle uyumlu ve sınıflararası mücadeleye geçit vermeyen bir perspektif yer almaktadır. Refah devletinin ihtiyaç duyduğu sosyal politikaya bir karşılık olarak sosyal uyum gündeme gelmiş ve kendisini toplumsal uyumsuzluğun uyumu olarak göstermiştir. Burada göç olgusu karşısında da sosyal uyumun modern-kapitalist devlet için aynı işleve sahip olduğu akla gelmektedir.

 

[1] Bu çalışmaya göre devletin tüm formları, sınıflararası çatışmadan türemiştir. Modern-kapitalist devlet formu da bu çatışmanın bir başka tezahürüdür.

[2] Poulantzas, N. (2004). Devlet, İktidar, Sosyalizm. (Çev. T. Ilgaz). Epos

[3] Jenson, Jane (1998): Mapping Social Cohesion: The State of Canadian Research, CPRN Discussion Paper, F (03), (çevrimiçi), 08. 09. 2011, http://www.cprn.org/documents/15723_en.pdf

[4] Wood, Ellen Meiksins (2008): Kapitalizm Demokrasiye Karşı: Tarihsel Maddeciliğin Yeniden Yorumlanması, Çev., Şahin Artan, Yordam Kitap, İstanbul.

[5] ONGAN, Nilgün Tunçcan. Sosyal Uyum-Sosyal Sermaye Eksenli Kalkınma Yaklaşımının Sınıfsal Sonuçlarına İlişkin Bir Değerlendirme. Calisma ve Toplum, 2013, 36.1. // Bernard, Paul (1999): Social Cohesion: A Critique, CPRN Discussion Paper, F (09), (çevrimiçi), 07. 02. 2011, (http://www.cprn.org /documents/15743_en.pdf)

[6] ONGAN, Nilgün Tunçcan. Sosyal Uyum-Sosyal Sermaye Eksenli Kalkınma Yaklaşımının Sınıfsal Sonuçlarına İlişkin Bir Değerlendirme. Calisma ve Toplum, 2013, 36.1.